30 Kasım 2010 Salı

26 Kasım 2010 Cuma

V-VİCDAN AZABI


Winchester deyince, western seyretmiş, çizgi roman okumuş olanlar o fiyakalı tüfeği bilir. Oliver Winchester’ın icadı, Amerikan İç Savaşı’nda, Kızılderili soykırımında başrol oyuncusudur. Sarah Pardee ise 23 yaşında Winchester’ın oğlu William’la evlenen genç bir kadın. Kocası öldükten sonra 20 milyon dolarlık bir servetin sahibi olmuş Sarah. Epeyce kanlı bir para. Vaktiyle küçük kızını da kaybetmiş olan Sarah, kocasının ölümünden sonra ne yapacağını bilememiş bu parayı. Bir ihtimal başında bir uğursuzluk olduğuna hükmettiğinden, asıl olarak da kayınpederinin ve kocasının pek de yüklenmedikleri vicdan azabının yükünden ne yapayım, ne edeyim derken dengesini de epey kaybetmiş. Falcılara, medyumlara başvurmuş. Demişler ki: Bu tüfeklerden çıkan kurşunlardan ölenlerin huzura kavuşması için “odalar” yaptıracaksın. Hiçe sayılan vücutlarının ruhunu kurtarmak için kendilerinin olacağı odalar. (Medyumların Virginia Woolf okudukları düşünülebilir).

Bunun üzerine Sarah, San Jose’de 80 hektarlık bir araziye, 83 yaşında ölene dek durmadan yaptırıp yıktırdığı bir daha yaptırıp bir daha yıktırdığı 160 odalı, 110 pencereli, 47 bacalı bir “yapı” inşa ettirmiş, hiçbir yere çıkmayan merdivenleri, hiçbir yere çıkmayan kapıları olan. Sarah’nın ruhlarla yemek yediği, dans ettiği, seviştiği bu “ev” bugün Amerikan kültürüne dahil edilmiş eksantrik bir yapı olarak değerlendiriliyor.

Vicdansız dünyanın kaybolmuş bir ruhu ruhlarla karışırken bize bir sanat yapıtı kalmış, isteyenin gidip ziyaret edebildiği.

Vicdan azabı, “bizim benzerimiz olduğunu hayal ettiğimiz bir başkasının başına gelen bir kötülüğün fikriyle birlikte olan bir kederdir.” Çoğu zaman hiçbir işe yaramaz çektiğimiz azap. Ne azap çeken ne de “bir başkası” için… Yalnızca vicdanlı ruhlara dayatılabilir vicdan azabı ve vicdan azabının yazdırdığı romanlar, şiirler, yaptırdığı resimler, besteler acı çekeni iyileştirmez.

21 Kasım 2010 Pazar

Y-YANGIN


Organlara (kalp, mide, bağırsak, akciğer, karaciğer…) kan taşıyan bütün damarların birtakım mühim noktalarında “Mohikanlar gibi” ateşler yakmış. (Yandığında “ateş” olur, “ateş yakılmaz” deme!) Yanıyor ki ne yanıyor. Alyuvarlar bilseler vücudun yüzde 90’ı sudur, söndürecekler. Neyse ki bilmiyorlar; çünkü meselemiz söndürmeden taşımaya çalışmak o yangını. Donarak ölmektense yanarak kül olmalı.

13 Kasım 2010 Cumartesi

3 Kasım 2010 Çarşamba

H-HEP KAZANIRSIN EY ÇÖZÜMSÜZLÜK!






















...

İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.

İki çay söylemiştik orda, biri açık,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde gösterisi zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.

Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
Bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.
Hiç bir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Seni o kadar yakından görünce
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Hızla geçen otobüslerin ardında benzeşmek..
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Tanrım gerçekten çocukluk günlerinizde mi?..
Eşiklere oturmuş bir dolu insan
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

An ki fıskıyesi sonsuzluğun
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

...

Cemal Süreya, 'Sevda Sözleri, 1984

2 Kasım 2010 Salı

H-HATANI AL DA GEL


Çok hata yapıyorum. Öyle böyle değil, bazen sonrasında bazen yaparken farkına varıyorum, çok hata yapıyorum. Düzelttiklerim, bir daha yapmayacağım deyip bir daha yapmadıklarım da var, bir daha yapmayacağım deyip tekrar tekrar yaptıklarım da. Bazılarına evet bu hata deyip, ama düzeltmeyeceğim, öyle kalsın diyorum. Yani hata yapmak kötü değil, düzeltmediklerimiz de… Ama gizlediklerimiz…

S-SIÇRAMA


Bob Beamon (uzun atlamacı), 1968 Meksika Olimpiyatları’nda 8.90 atlamış. 8 metre 90 santimlik mesafeyi havada kat etmiş. Ta 27 yıl sonra Carl Lewis geçebilmişti Beamon’ın rekorunu. 27 yıl havada asılı kalmış Beamon. Öyle iyi bir sıçrayış yapabilmesinin en mühim koşulu Beamon’ın, önce birkaç adım geri gitmesiydi. Önce birkaç adım geri gitmek gerekirmiş iyi bir sıçrayış için.