19 Ağustos 2010 Perşembe

B-BU DOĞRU-3


SEVME EMEĞİ

Benjamin’in (yine Benjamin) “Son bakışta aşk”ı. Kendindeki o’nu (hadi buna “yanılsama” diyelim) reddetmeden o’nu (anladığın-anlamadığın, gördüğün-göremediğin o. Kendi içsel değeriyle o) sevebilmek. O’nun hep “o” olarak kalmayacağını, değişeceğini, değiştiğini bilerek.

40’lı yaşlarında bir kadın: “Biri ne zaman ‘Seni seviyorum’ dese, amanın, tehlike var, kaçmak gerek diye düşünürüm. Çünkü kim bunu dediyse hiç iyi şeyler olmadı.” Vaktiyle köpek ısırmışsa, “köpek”, ısıran bir varlık olarak kalır ya, oysa aynı zamanda oyun oynanacak, tüyleri okşanacak bir varlık da olduğunu öğrenene kadar.

20’li yaşlarında bir kadın: “Beni anlamasını değil, sevmesini istiyorum.” Bir feryat. Feryat ama, gerçek bir şey. Neye ihtiyacı olduğunu biliyor. İhtiyaçtan dolayı birini sevmezsin ama onun sevmesine ihtiyaç duyarsın. Sonra da onun ihtiyacına cevap verirsin “göstererek”.

B-BU DOĞRU-2


ANLAMA ÇABASI

“Beni bir tek sen anlıyorsun.”
Tamam, bu abartılı diyelim. “Beni ne kadar iyi anlıyorsun!”
Daha makul gibi… Oysa soru hali daha gerçek: “Beni ne kadar iyi anlıyorsun?”
Cevap: “Kendini ne kadar iyi anlatıyorsun?”
Anlama kabiliyetsizliğinden, anlatma beceriksizliğinden değil. Bütün psikoterapi tekniklerini bilsen de, bütün yazma-anlatma yollarına vâkıf olsan da anlama-anlatmanın sınırlarını geçememe mahkûmiyeti.

Çaba sarf etmek, sadece bu. Sızmak için, nüfuz etmek için çaba sarf etmek. Hiçbir zaman da tatmin edici olmayacağını bilerek.

B-BU DOĞRU-1


O DEĞİL, BU!

Şimdi bir şeyler yapıyoruz ve bu, bu, bu katılamaz. Sen, o ve o var ama onlar yok. Ne kadar dışlayıcı... Sen varsın ama o yok. Ha, seçilmemiş olanın çok da umurunda mı, değil, pek umurunda değil, belki bazen ya da birisi dert edebilir ama öyle pek umurunda değil. Seçenin ise onu seçmemiş olması neredeyse hastalıklı bir keskinlik. Hastalıklı gibi görünmesi (“görünmesi”, çünkü “sağlıklı” olan bu.), içten gelen, neredeyse ne olduğunu bilmediği bir dayatmayla ilgili olması. “O adam kötü, çünkü bunları bunları yaptı, şunu söyledi, kaşı gözü de şöyle oynuyor; o yüzden onu seçmedim” gibi sadece deneyimle ilgili değil. İçeriden bişey zorluyor. “Bu kadın yürüdüğü gibi düşünüyor, işte bu yüzden o”. Tamam, bu ama yine de neden bu? Zorlayan, “zorunlu olarak bu” dedirten bişey var. Öz mü dersin, bilinçdışı mı dersin, ne dersen de. İçeriden geliyor.

G-GÖZDEN GEÇİRME-4



BASİRET

Yapılması gerekeni kendini dayattığı zamanda yapmak. Ya da olgunlaşmamış olanı erkenden, vakti gelmeden öne almak.

Su damlatan bozuk musluğu yüksek meblağlı bir fatura (aşağılık faturalar ve aşağılık kredi kartları) gelmeden tamir etmemek. Kanser olup sürünmeden (bedenim bana ait) sigarayı bırakamamak. Barbarlar kapıdayken meleklerin cinsiyetini tartışmak (Evet, bu mühim, yoksa intelect nasıl gelişirdi. Ama barbarlar da kapıda. Bir bakıver, yağma, katliam, tecavüz… Ne oluyor orada)

Fani olana mesafeli bir üstten bakış.
Basiret eksikliği…

18 Ağustos 2010 Çarşamba

G-GÖZDEN GEÇİRME-3


ISLIK ÇALMAK YOK

Evren sınırlı ama sonsuzmuş. Paradoks gibi ya da laf cambazlığı… Yıldızlar, gezegenler, kuasarlar, kara delikler bir yerde bitiyor. Tam nerde bitiyor onu bilmiyoruz ama bitiyor. Sınır burası. Sonrası sonsuz. Sınırın bittiği yerde son başlıyor. Optimistler “Bişeyin bitişi başka bişeyin başlangıcıdır” diyecekler. Halbuki bir kara delik bile, kendi içine gömülmüş, kendi üstüne katlanmış, tasarlanamayacak yoğunlukta bir bilye tanesi olsa da, henüz var olduğuna göre bir yıldızdır. Diğerlerini tartışmaya bile gerek yok. Kuyrukluyıldızlar, asteroidler bile var. Sınıra dahil… Sınır bitince başlayan sonsuz safi karanlık. Burada karanlığa alışmak, korkmuyorum canım demek için ıslık çalamazsın, malum ses havada ilerler.

G-GÖZDEN GEÇİRME-2


1+1=1


Sen anlat, ben anlarım. Daha ilk bakışta görürüm. Zaten seni dinliyorum, onu değil. Seçildiğine göre sana odaklanmış durumdayım. Anlat o zaman. Ne varsa derinde, derinin altında ben görürüm. Bak sadece ikimiz varız. Önce sen ama, önce sen anlat. Ben dinlerim. Yanında getirdiğin o kadar çok şey var ki, (“bagajlar”)hakkındır, sen anlat. Benim yok (“bagajı” olmayan turistler misali, dolaşıyorum öyle. Sizin, e bayağı ağır, ben bir el atayım ki hafifleyin biraz) varsa da o kadar mühim değil. Ayrıca ukalalık gibi olacak ama sen ne görebilirsin ki. Bu benim işim. Ve ben işimi iyi yaparım. Cümle âlem bilir ki bu işte çok maharetliyim. Aslında (bir de yalanı var) işin püf noktası şu: Ben hariç ikimiz.

G-GÖZDEN GEÇİRME-1


BU BİR AĞAÇTIR

İncir ağacı deyince kastedilen intihar değildir(Eskiden sert ve yere paralel kocaman dalları bu iş için pek uygun olduğundan, kendini asmak isteyenler incir ağacına giderdi. Artık kendini öldürme yollarının ilk akla gelen tercihi değil). İncir ağacıdır. Reçinesi olan, incir meyvesi veren bir ağaç. Şair değilsek, hayatta kalmak istiyorsak bazen/çoğu zaman odun gibi (incir ağacının odunu pek makbul değildir, is yapar yanarken) sözcüklere ihtiyacımız var. Hiçbir işe yaramayacakları anlarda dahi.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Y-YOLLARI ÇATALLANAN BAHÇE















Gerekirciler dünyada, ancak bir eylemin, yani gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli olmayan tek bir eylemin var olduğu düşüncesine karşı çıkarlar.

Zahir

(...)

Bütün yazarlar gibi o da başkalarının başarılarını ortaya koyduklarıyla ölçüyor, onların ise kendisini uzaktan, kurduğu ya da tasarladıklarıyla değerlendirmelerini bekliyordu.

(...)

Tanrı, Clementine Kütüphanesi’ndeki dört yüz bin cilt kitabın sayfalarından birindeki bir harftir.

Gizli Mucize

(...)

...şafak vakti gözünden uyku akan adamlar tarafından vurularak öldürüldü.

(...)

...evrenin tarihini gönül bulandırıcı bir ekonomik çatışmaya indirgemişti.

(...)

...bir centilmeni yalnızca yitik davaların ilgilendireceğini söyledim.

(...)

Tek bir insanın yaptığı, sanki bütün insanlar tarafından yapılmış gibidir. Bu nedenle, cennet bahçesindeki söz dinlemezliğin bütün insanlığı kirletmesi haksızlık sayılmaz; gene bu nedenle tek bir Yahudi’nin çarmıha gerilmesi de haksızlık sayılmaz.

Kılıcın İzi

Bütün kurgusal eserlerde, kişi birden fazla seçenekle karşılaştığında bir tekini seçer ve ötekilerden vazgeçer; Ts’ui Pên’in kurgusal eserlerindeyse yazar –aynı anda hepsini birden seçiyordu. Yazar böylelikle kendileri de çoğalıp çatallanan çok sayıda gelecek, çok sayıda zaman da yaratıyordu.

(...)

Doğru cevabı satranç olan bir bilmecede geçmeyen tek sözcük hangisidir?

Yolları Çatallanan Bahçe

(...)

Bana öyle geliyor ki, cennetteki cennetlikler bölgenin olumlu özelliklerinin orayı hiç görmemiş din bilginleri tarafından oldukça abartıldığı görüşünde olmalıdırlar.

Düello

Sözüne güvenilir tarihçilerin anlattığına göre (gerçi her şeyi bilen bir tek Allah’tır)

İki Kral ve Labirent

(...)

Roman meraklılarının tersine kendini hiçbir zaman sanat eserindeki kişilerden biri olarak görmemişti.

Bekleyiş

(...)

e) Kalelerden birini elden çıkarmak yoluyla satranç oyununu geliştirme olasılığı üzerine teknik bir makale. Menard bu öncü adımı önermekte, savunmakta, tartışmakta sonunda da reddetmektedir.

s) Etkisini noktalama işaretlerinden alan şiirlerin elle yazılmış bir listesi.

Don Quixote Yazarı Pierre Menard


'Yolları Çatallanan Bahçe', Jorge Luis Borges, 1941

N-NİTELİKSİZ ADAM















İnsanın nerede blunduğu sorusunun aşırı önemsenmesi, insanların henüz sürüler halinde yaşadıkları ve yiyecek bulabilecekleri yerleri ezberlemek zorunda oldukları zamanlardan kalmadır.

(...)

...neredeyse ayırdına varmaksızın, ama kendinden emin bir biçimde ağırlığını koyan, büyüklenme ile dostluk göstermenin kıvamını tam olarak saptayabilen aristokrasiye özgü yetenek...

(...)

Modern insan klinikte doğuyor, klinikte ölüyordu: O halde aynı zamanda bir klinikte yaşamalıydı!

(...)

...nesne, yalnızca sınırlarıyla ve böylece de çevresine karşı belli ölçüde düşmanca bir eylemle varlık kazanabilir... insanın hemcinsine en yoğun biçimde yaslanmasının temelinde aslında onu yadsımasının yattığı...

(...)

Bir dövüş ardında her zaman, deyiş yerindeyse fazla acele içli dışlı olmaktan kaynaklanan, nahoş bir tat bırakır...

(...)

Sporun, çok dikkatle paylaştırılmış, genel bir nefretin yarışmalara yöneltilen tortusu olduğu...

(...)

...sorunlarını hesap cetveliyle çözmeye alışmış insan, artık insanlarca ileri sürülen savların yarısını ciddiye almaz.

(...)

...kendini bir zamanlar ötekiyle karıştırmış olmanın verdiği o tedirgin edici duygu...

(...)

Aslında aptallığın kendine uyduramayacağı hiçbir önemli düşünce yoktur, aptallık her yanıyla devingendir ve sırtına hakikatin bütün giysilerini geçirebilir. Buna karşılık hakikatin her zaman tek bir giysisi, tek bir yolu vardır ve o yüzden hakikat, her zaman elverişsiz konumdadır.

(...)

...böyle bir durumda bu en yüce kişinin yakınında ondan daha çok kişilik sergilememek, nezaketin gereği ve mahremiyetin doğal biçimi oluyordu.

(...)

...yaşam hiçbir zaman bir yerden taşları sökmeden bir başka yerde bir şeyler inşa etmez.

(...)

Ruh, insan cebir dizilerinden söz edildiğini duyduğunda kaçıp saklanıveren şeyin ta kendisidir.

(...)

...büyük düşünce,bir tür erime durumundadır, Ben, bu konumdan geçerek sonsuz enginlere açılır ve dünyaların enginlikleri de Ben’e karışır, bu arada insan neyin kendisine,neyin sonsuzluğa ait olduğunu anlayamaz.

(...)

İnsanın yaptığı her şeyde masum olduğu ikinci bir vatanı vardır.


'Niteliksiz Adam', Robert Musil,1930

T-TRACTATUS






















Dünya olduğu gibi olan her şeydir.
Dünya olguların toplamıdır, şeylerin değil.

(...)

Töz, olduğu gibi olandan bağımsız olarak olandır.
O, biçim ve içeriktir.

(...)

Tasarım, gerçekliğin bir t a s l a ğ ı d ı r.

(...)

Olguların mantıksal tasarımı, düşüncedir.

(...)

.. Yani m a n t ı k s a l dilbilgisine –mantıksal sözdizimine- boyuneğen bir im dili.

(...)

Dil düşünceyi örter. Öyle ki, örtünün dış biçiminden, örtülen düşüncenin biçimi konusunda sonuç çıkarılamaz, çünkü örtünün dış biçimi, tamamiyle başka amaçlar için kurulmuştur; gövdenin biçimini belli etmek amacıyla değil. Gündelik dilin anlaşılması için yapılan sessiz üzenlemeler, korkunç derecede karmaşıktır.

(...)

Ve şuna da şaşmamalı ki, en derin sorunlar aslında h i ç sorun değildir.
Bütün felsefe ‘dil eleştirisi’dir.

(...)

Tümce, gerçekliğin, biz onu nasıl düşünüyorsak, öyle bir taslağıdır.

(...)

Tümcenin özünü anlamak için, hieroglif yazısını; betimlediği olguların tasarımlarını kuran yazıyı düşünelim.

(...)

Tümce anlamı g ö s t e r i r.

(...)

Felsefe, başka türlü sanki bulanık ve kaypak olan düşünceleri, açık kılmalı, keskin olarak sınırlamalıdır.

(...)

Düşünülebilir olanı sınırlandırmalıdır, öylelikle de, düşünülemez olanı. Düşünülemez olanı, içinden, düşünülebilir olanla sınırlandırmalıdır. Söylenebilir olanı açıkça ortaya koymakla, söylenemez olanı imleyecektir. Düşünülebilir olan herşey, açık düşünülebilir. Söylenebilecek herşey, açık söylenebilir.

(...)

Gösteril e b i l i r olan, söylen e m e z.

(...)

Üzerinde konuşulamayan konusunda susmalı.


'Tractatus Logico-Philosophicus', Ludwig Wittgenstein, 1921

15 Ağustos 2010 Pazar

B-BİR ŞEYLER EKSİK























“Kendimiz hakkında keşfettiğimiz hakikatler, aslında birbirimizle iletişim kurmanın, anlaşmanın, ortak yanlar bulmanın ve en nihayet, ortak faaliyet ve eylem alanları yaratmanın önşartıdır. Pratikte bir anlamı olacak hakikatler, vahiyler ve tebliğlerde, ya da üstün yetenekli/dâhi/ermiş bireylerin zihinlerinde değil, bireyler arasındaki etkileşim alanında doğar ve anlaşılır.”

(…)

“Hakikatin kendisi özneler arası alanda ortaya çıkabilir ancak. Bireyleşme topluluğun kendisindedir, sonuç arayıştadır, nesnellik öznelerin etkileşiminden doğar.”

(…)

“ ‘Gerçek’i geçici bir an bile olsa anlamlandırılabilir kılmak, ona bir anlam, değer, yanlılık ve amaçlılık yükleyebilmek için, gene aynı geçici an için dili dil-ötesine dönüştürmek, öznelerarası alanda özne-aşırı bir ortak özne/nesne yaratmak gerekir…”

(…)

“Bugünün içinde bugüne ait olmayan, aykırı, devrimci, yarına ait ama gerçek olan şeyi bulmadan, yarını hayal edemeyiz. (… ) Mesele kendimizin de bu bugünün ve o yarının bir parçası olduğumuzu asla unutmamakta.”

(…)
“Eksik (lack) kaybedilmiş, kesilmiş, koparılıp alınmış bir şey değil. Zaten hiç orada olmayan bir şey.”

(…)

“Delilik aynı şeyi tekrar tekrar yapıp, her defasında başka bir sonuç çıkmasını beklemektir.” (Albert Einstein)

“…onlar var olmadığı sürece arzuluyor ve bekliyoruz.”

(…)

“Sevmeyi becerecek kadar kendi benliğimizden feragat etmeyi bilmiyor, arzulamayı becerecek kadar da bilinmeyene ve tehlikeli olana yelken açmaya cesaret edemiyoruz.”

(…)

“Galiba bize çekici gelen şey, yakışıklılıktan ya da güzellikten ziyade vaat edilen bela.”

(…)

“Aşk sahip olmadığınız (sizde olmayan) bir şeyi, onu sizden istemeyen birine vermektir/vermeye çalışmaktır.” (Jacques Lacan)

(…)

“Tüm empotanslar, kırılmış, tamamlanamamış bir omnipotanstan başka nedir ki? Fallusumla dünyayı yerinden oynatamayacaksam (oynatamayacağıma göre), ereksiyonun ne faydası var?”

(…)

Objet petit a her zaman ‘o zaman ve oradadır’. ‘Bugün ve burada’ yapılabilecek hiçbir şey, o arzuyu asla tatmin edemez. Gerçek ihtiyaçlar ve isteklerse tehlikelidir. Çünkü tatmin edilebilirler ya da tatmin edilmeyebilirler (ama asla ‘her zaman’ ve ‘asla’ değil; her zaman için ‘gösterilip de verilmemiş olma’ hissi orada olacaktır). Ulaşılamaz arzuda ise böyle bir tehlike yoktur. Gösterilmiş bir şey yoktur ki verilsin. (…) ‘Gösterilip de verilmemiş olma’… En büyük dehşetimiz; dışlanmışlığımızı, terk edilmişliğimizi, kıskançlığımızı ve hasedimizi (‘bana gösterilen bir başkasına mutlaka verilmiştir!’) bize her an hatırlatan his.”

(…)

“Büyümenin yolu, ‘mutlak’ arayışını, hiçbir zaman ‘bugün ve burada’ olmayan arzu nesnesinin peşinde koşmayı bırakmak olabilir.”





'Bir Şeyler Eksik - Aşk, Cinsellik ve Hayat Hakkında Bilmek İstemediğimiz Şeyler', Bület Somay, Metis Yayınları, 2007

14 Ağustos 2010 Cumartesi

B-BELKİ


Belirsiz... Evet'in, hayır'ın (asla'yı hesaba bile katmıyoruz) keskinliği, kararlılığı, eziciliği yok. Riski de... Bütün ihtimallere ucu açık ve taahhüt altına girmiyor. Yarım ağız bir vaat. Evet olma olasılığını içinde taşıyor. Hayır'ı da... Biraz korkak, biraz üçkâğıtçı. Heyecansız, yorgun, hatta tembel.