15 Ekim 2009 Perşembe

D-DİYALOGLAR -10


10. PINARKLEİTOS YA DA AKTİVASYON KREDİLERİNİN GERİ ÖDEMESİ


CENGİTAGORAS: Ama felsefe yapıyoruz. Çünkü ihtiyacımız var.

PINARKLEİTOS: Bana daha çok Karagöz oynatıyormuşuz gibi geliyor.

CENGİTAGORAS: Senin lafı uzatmadan, neredeyse “özlerin bilgisi”ne sahip olduğunu düşündüren bu küçük darbelerine hayranım Pınarkleitos. Evet, sanat!

PINARKLEİTOS: Haa?.. A, tabii sanat. Ve hatta san’at.

CENGİTAGORAS: Söyle bana Pınarkleitos, nedir sanat?

PINARKLEİTOS: Sanat… Sanat, ölüme karşı bir dirençtir Cengitagoras. Sanat “eksik olan bir halkı beklemektir, onu çağırmaktır.”

CENGİTAGORAS: Kuş gibi öten bir Stradivarius gibisin Pınarkleitos.

PINARKLEİTOS: Ötme Stradi, ötme/Şen değil bağım.

CENGİTAGORAS: Evet, şen değil, mutsuzuz ama 10. sohbetimize geldik, bir miktar mutluyuz herhalde. Nasıl, mutluluk var mı mutluluk. Az bir parça da olsa.

PINARKLEİTOS: Oluyor gibiyiz…

CENGİTAGORAS: Güzel. Aktif sevinçler… Yani kaynağı bizde olan… Bir roman okurken en küçük parçaların romanla birleşir. Ne kadar aktif olduğuna bağlı olarak, mesela ‘Anna Karenina’yı okurken “Olay Rusya’da geçiyor” olabilirsin. Ya da, Karenin, Anna, tren garı, kar… olabilirsin. Ya da, a, l, e, k, ş, s, n, z… de olabilirsin. “Okuma”yla birleştiğinde aktif bir sevinç yaratma senin elinde. Ya da bir ‘Anna Karenina’ yazabilirsin. Tolstoy’dan daha iyi veya daha kötü... Hatta bire bir kopya da edebilirsin. Önemli olan, yarattığın sevincin
kaynağının “sen” olman.

PINARKLEİTOS: ‘Bartleby’yi kopyalasam, ‘Anna Karenina’ biraz uzun sanki.

CENGİTAGORAS: ‘Bartleby’yi kopyalayıp bana hediye edersen çok sevinirim. Ama sevincimin kaynağı bende olmadığı için pasif bir durumdayımdır. Olsa olsa şöyle düşünürüm: Pınarkleitos da beni pek severmiş. Halbuki ona pek iyiliğim de dokunmadı. E, ne yapalım, bari ben de onu seveyim.

PINARKLEİTOS: İşte bunu anladım Cengitagoras. İason ta Dardanelles’i geçip Amazon illerinden bana ‘Altın Post’u getirdiğinde –ay o kadar da rüküş bir şeydi ki, hiç tarzım değil yani- çok sevinmiştim. Boru değil Altın Post! Çocuk nelere katlanmış onun için. Dedim ki kendi kendime: Ne kadar mutluyum ama ben bunun için ne yaptım ki. E, bari bende İason’u seveyim. Tabii uzun bir ilişki olmadı, biraz şıpsevdiyim galiba. Aslında bunları da düşündüm mü ondan da pek emin değilim, şimdi sen söyleyince…

CENGİTAGORAS: Tabii ki düşünmedin. “Zorunlu” olarak İason’u sevdin. Tıpkı Truvalı Helen’in görümcesinin senden zorunlu olarak nefret etmesi gibi.

PINARKLEİTOS: Vay orospu! Demek benden nefret ediyor. Asıl ben ondan nefret ediyorum.

CENGİTAGORAS: Tam da bu yüzden: Pınarkleitos benden nefret ediyor, oysa bunu hak edecek bir şey yapmadım. O zaman ben de ondan nefret edeyim.

PINARKLEİTOS: Nefretimi iade etti. Zorunlu olarak…

CENGİTAGORAS: Çünkü nefret pasif bir duygudur, bizi çözer ve nefretin kaynağını kendimizde aramaktansa iade etmeyi tercih ederiz. Sonsuz olanın gerektirdiği sonlu varlıklar olduğumuz için de nefret dolaşım halinde olmalı. Benden sana, senden ona… Ta…

PINARKLEİTOS: Upuygun, ilişkilerin bilgisine sahip olana dek.

14 Ekim 2009 Çarşamba

D-DİYALOGLAR - 9


9.PINARKLEİTOS YA DA YİNE Mİ OFSAYT BE, HÂKİM BEY

CENGİTAGORAS: İşte bu iyi bir örnek! Akhilleus’un topuğu… Akhilleus’u niçin topuğundan vurdular?

PINARKLEİTOS: Olympos Tanrılarıyla olan mafyatik ilişkilerinden dolayı olmadığını biliyoruz. Annesinin salaklığı…

CENGİTAGORAS: Evet ama Akhilleus Akhalı değil de Seleçaolu olsaydı muhtemelen böyle bir sonu olmayacaktı.

PINARKLEİTOS: Anlamadım.

CENGİTAGORAS: Tepük Pınarkleitos, tepük. Bize Angılların icat ettiğini öğrettikleri ama asıl vahşi Türklerin buluşu olan tepük.

PINARKLEİTOS: Futbol?

CENGİTAGORAS: Evet, futbol.

PINARKLEİTOS: Ah Cengitagoras, sen de mi popüler kültürün batağına saplandın!

CENGİTAGORAS: Öyle deme Pınarkleitos, futbol ölüm kalım meselesi değildir ama… ondan daha fazla bir şeydir.

PINARKLEİTOS: Çüş diyorum ve entel-lumpen diyorum ve diyecek şey bulamıyorum.

CENGİTAGORAS: Ben de dilini eşekarıları soksun diyorum. Önce dinle!

PINARKLEİTOS: Kapalı siyah!!!

CENGİTAGORAS: Yunan illerinde değil de Brezilya’da doğmuş olsaydı büyük olasılıkla Akhilleus topuğundan vurulsa da ölmeyecekti. Futbolun savaşla benzerliğini düşün. Zarif bilek hareketleri her zaman işe yarar. Maç bir ilişkidir. Bileklerine hâkim değilsen biri sağından atıp solundan geçer, diğeri belini kırar, bazen top kafana çarpar sersemlersin. Hele kondüsyonun da iyi değilse bir süre sonra nefesin yetmez. Üstelik karşında Seleçao gibi kıvrak ve oynak bir rakip varsa Akhilleus olmak bile bir işe yaramaz. 21 kaslı vücut, bir yuvarlak vücut, bilmem kaç metrekare çimlerin vücudu… Akhilleus’a çarpıp durur.

PINARKLEİTOS: Kaplumbağa bile artık onu geçebilir…

CENGİTAGORAS: Kaplumbağa fikri bile… Akhilleus’un ihtiyacı olan şey ise “ilişki”dir.

PINARKLEİTOS: Siktirsin pezevenk!

CENGİTAGORAS: Hayır kastettiğim başka bir şey. Akhilleus topla ilişkiye girmelidir.

PINARKLEİTOS: Sapık mısın Cengitagoras? Ne bileyim ben varken…

CENGİTAGORAS: Akhilleus’un topla ilgili bilgisi henüz birinci türden bilgidir. Etkilenme fikirlerinin bilgisi. Akhilleus madara oldukça dünyanın bütün savaşları üzerine gelmektedir. Oysa bileğine biraz hâkim olsa ikinci türden bir bilgiye, “ilişkinin bilgisi”ne sahip olacak. Top onu çözmeyecek, onunla birleşecek. Kondüsyonu daha iyi olsa “Hiç pas atmıyorlar”, “Saha da biraz büyük mü ne!” demeyecek; topla birleştikçe, 21 adamla, çimenlerle birleştikçe hem kendisine dair hem de oyuna dair hakiki bir bilgiye sahip olacak ve mağlup da olsa sahadan mutlu ayrılacak.

PINARKLEİTOS: Mutlu?

CENGİTAGORAS: Evet, mutluluğun bir yolu kendimize ve her şeye dair upuygun bilgiye sahip olmaktan geçer. Akhilleus ilişkileri birleştirme sanatına sahip olduğunda aşkta da oyunda da mutlu olmanın yolunu bulmaya yaklaşacaktır. Ve biliyorsun, kastettiğim matematik değil, hayat; çünkü…

PINARKLEİTOS: …Felsefi spekülasyon yapmıyoruz.

9 Ekim 2009 Cuma

D-DİYALOGLAR - 8


8.PINARKLEİTOS YA DA AŞKA GÖNÜL VERMEM, AŞKA İNANMAM


PINARKLEİTOS: Bu konuya hiç girmeseydik diyorum.

CENGİTAGORAS: Aşktan kaçamazsın Pınarkleitos, felsefeden kaçamayacağın gibi. Sadece ızgara balık-rakıyla, edebiyat, sinema, müzikle, seyahatle… sadece bu vücutlarla, bu fikirlerle birleşemezsin. Ayrıca “İnadına aşk, inadına devrim!” diye bir şey var.

PINARKLEİTOS: Bir kere bu kadar inatçılığa gerek yok. Ayrıca bu, kafası karışık tazeleri düşürmek için icat edilmiş bir söz gibi geliyor bana.

CENGİTAGORAS: Kafanın açık ve tazelik aşamasını geçtiğin düşüncesiyle soruyorum, söyle bana Pınarkleitos, nedir devrim?

PINARKLEİTOS: Ana Britannica’ya göre:1.Kurulu bir hükümetin veya politik sistemin zorla ve tamamen yıkılması; 2. Toplumsal yapıda aniden meydana gelen, genellikle şiddetle yaratılan, radikal ve yaygın değişiklik; 3. Herhangi bir şeyde meydana gelen bütünsel ve bariz değişiklik; 4. Mekanik ve astronomide bir cismin kendi etrafında veya başka cisimler etrafında dönüşü.

CENGİTAGORAS: Bu tanımlardan herhangi biriyle şu ya da bu benzerliğin olmadığını söyleyebilir misin?

PINARKLEİTOS: Galiba en çok dördüncü şıkka uyuyor.

CENGİTAGORAS: Aşk iki kişilik kolektif bir harekettir. Şuna ne diyorsun: “İnsan kendine ait olmayan, üzerinde egemenlik kuramadığı güçler tarafından yönetildiğine ve yönlendirildiğine inanır. Özel yaşamından çok farklı bir alana sürüklendiğini hisseder. Burada yaşam sadece yoğun değil aynı zamanda tamamen değişiktir, kişi kendi benliğinden sıyrılıp, kendisini unutup yalnız genel çıkarlara hizmet etmeye başlar ki bunlar sonsuz bir oyun gibi gittikçe yayılma eğilimindedir. Bu anlarda, bu üstün yaşam öyle büyük bir yoğunlukla ve özel biçimde yaşanır ki tüm bilinci kaplar, basit ve bencil kuşkuları bastırır, ortadan kaldırır.”

PINARKLEİTOS: Sen iflah olmaz bir Balık burcusun Cengitagoras. Ayrıca en iyi balık, hafif bir tütsüyle ızgara yapılandır. Eğer aşk buysa yerçekiminin olmadığı bir yerdeyiz demektir.

CENGİTAGORAS: Boşuna “Ayaklarım yerden kesildi” demiyor âşıklar; ama alıntıladığım metin Durkheim’ın “devrim” üzerine söylediklerinden. Benzerliği görebiliyor musun?

PINARKLEİTOS: Farklılığı daha iyi görebiliyorum, devam et.

CENGİTAGORAS: Pekâlâ… “Duyguları nedenleri bakımından kavramak”tan söz ettik ya… Zaten ısrarla “ne biliyorsak vücudumuzla biliyoruz” deyip duruyoruz. İşte, kendi vücudumuzu/ruhumuzu ancak başka cisimler tarafından etkilendiğinde anlamaya başlarız. Aşk, kim olduğumuzu anlamak için vücudumuzu bir çeşit laboratuvar gibi kullanır. ‘Sevinç’ ve ‘keder’i en yoğun haliyle âşık olduğumuzda hissederiz ve bu yoğunluk “nedenleriyle birlikte kavramak” için bir olanak sunar bize.

PINARKLEİTOS: “Seni seviyorum”un aynasında kendimi görürüm.

CENGİTAGORAS: Evet, ama aynaya bakmaktan kendini alamazsan oradan aşk çıkmaz, en iyi ihtimalle “nekadar sevilesi bir varlığım” gibi bir şey çıkar. Âşığın ‘âşık olma emeği’nin karşılığı yoksa; maşukun pasif sevinci de yine mutsuzlukla sonuçlanacaktır.

PINARKLEİTOS: Aşkın iade edildiği an... Ahhh Akhilleus! Topuğundan vurulasın, Truvalarda kalasın!

8 Ekim 2009 Perşembe

D-DİYALOGLAR - 7


7. PINARKLEİTOS YA DA HİSLERİMLE OYNAMA


CENGİTAGORAS: Yolda yürürken birden uzaktan Akademia’dan arkadaşın Epimenides’i görüyorsun, Girit meselesinden kavgalı olduğunuzdan onu görünce nahoş duygular hissediyorsun: Öfke, üzüntü hatta nefret falan.

PINARKLEİTOS: Nefret ederim Epimenides’ten. Yalancının şahıdır pezevenk.

CENGİTAGORAS: Neyse geçti gitti. İki dakika sonra Akhilleus, yanında Truvalı Helen’in görümcesiyle tavernadan çıkıyor; göz göze geliyorsunuz. Aklına Truva Savaşı günlerinde yaşadığınız aşk geliyor.

PINARKLEİTOS: Yaşandı bitti o.

CENGİTAGORAS: İçinden öyle diyorsun ama hüzünlenmene, kederlenmene engel olamıyorsun. Tam bu düşüncelerle dalgın dalgın yürürken yaşlı birine çarpıyorsun: Best seller yazarı Homeros.

PINARKLEİTOS: Çok severim Homeros’u. İlk romanını iki defa okudum. Aşk, seks, savaş, acı, bol aksiyon…

CENGİTAGORAS: Yeni romanı Odysseia’yı henüz bitirmiş, yayınevine gidiyormuş. İçin sevinçle doluyor… Bu böyle devam eder. Her gün iner çıkar, sallanıp durur ruhumuz bu duygularla. Biri diğerini takip eder, sonra diğeri onu. Bazen bozuk bir musluk, bazen bir kadeh nektar ya da bir arkadaş, bir düşman…

PINARKLEİTOS: Bozuk musluk gerçekten asap bozucudur.

CENGİTAGORAS: Daima başka vücutlarla karşılaşırız ve karışırız. Onlar olmasa dahi onların fikirleriyle karşılaşırız ve karışırız. Sürekli bunlardan etkileniriz. İşte bu bizim pasif halimiz. Bunlar bizim için “etkilenme fikirleri”nin duyguları. Epimenides’in vücudu ya da Epimenides fikri vücudunla karışır ve seni çözer. Keza Akhilleus fikri daha da çözer.

PINARKLEİTOS: Ya bırak şu Akhilleus’u, itin teki, adi herif.

CENGİTAGORAS: Homeros fikriyse seninle birleşir. Ama her durumda pasif konumdasın, duygularındaki iniş çıkışlar, sallanmalar senden bağımsız olarak sana çarpan fikirlerin yarattığı duygulardır. Ve çoğunlukla da bu duyguları nedenleriyle birlikte kavrayamadığımız için onlar hakkında hakiki bir bilgiye de sahip değilizdir. Sürekli, ruhumuzdaki iniş çıkışlara mahkûm yaşamak zorunda olduğumuzu düşünmek maneviyat bozucu tabii ki.

PINARKLEİTOS: Sorma Cengitagoras, saatin rakkası gibiyim, bir oyana bir bu yana... Sallan babam sallan, ruhumun başı döndü, midesi bulandı.

CENGİTAGORAS: Ve görebileceğin gibi mutsuzluğumuzun temel kaynağı da vücudumuzu çözen, tam olarak ne olduğunu bilmediğimiz, pasif bir konumda hissettiğimiz duygularımızın etkilendiği fikirlerdir: Akhilleus fikri ya da bozuk musluk fikri… Çocukluğumuza dair bir anının fikri, geleceğe dair bir fikir… Tüm etkilenme fikirlerinin oluşturduğu duygular elimizi kolumuzu bağlar. Peki gerçekten de buna mahkûm muyuz?

PINARKLEİTOS: Hı? Mahkûm muyuz, söylesene.

CENGİTAGORAS: Hayır! Ne yapabiliriz öyleyse?

PINARKLEİTOS: Ne yapabiliriz öyleyse?

CENGİTAGORAS: Temel mesele duyguları nedenleri bakımından kavramaktır. O yüzden sürekli “bu ne işe yarar”, “bununla ne yapabiliriz” diye soruyoruz ya. Çünkü hepimiz varlığımızı sürdürme çabası içindeyiz. Varlığını sürdürme çabası ise temel bir duygu olarak "arzuyu" belirler; varlığını sürdürme çabasının desteklendiği durumlara sevinç, engellendiği durumlara ise keder diyoruz.

PINARKLEİTOS: Kederden kaç sevinci kovala.

CENGİTAGORAS: Evet ama hangi sevinç. Tabii ki"aktif sevinçler", yani nedeninin biz olduğumuz sevinçler.

PINARKLEİTOS: Sevil neş’elen, sevme yanarsın/Bir sarı saçı okşar kanarsın/
O bir gölgedir varlık sanırsın/Sevil de sevme, ağlama ağlat/Yoksa zehrolur bu tatlı hayat…

CENGİTAGORAS: Öyleyse aşk nedir ve ne işe yarar?

7 Ekim 2009 Çarşamba

D-DİYALOGLAR - 6


6. PINARKLEİTOS YA DA SAHİBİNDEN DENİZE SIFIR RUH VE VÜCUT


CENGİTAGORAS: Bir kere “Cogito ergo sum”u yabana atamayız.

PINARKLEİTOS: Adriano Celentano’nun şarkısı… “Rock me cogito/ Roll me ergo/Sum Monica sum./Sum ti amo sum”

CENGİTAGORAS: Tam olarak değil, biraz daha farklı. Varoluşumuzu “düşünerek” biliriz, bir de kapladığımız yerle. Yani vücudumuzla, bunu konuşmuştuk hatırlarsan.

PINARKLEİTOS: Evet, patates püresi ve ben…

CENGİTAGORAS: Şimdi, Tanrı sonsuz olduğuna göre onun düşünme kudretinin de sonsuz olduğunu söyleyebiliriz değil mi. Bizdeki Tanrı fikri de sonsuz. Pek çok sonlu fikrin birbirini gerektirmesi ve sonsuz Tanrı fikri… Ama bizde… Düşünüyorum öyleyse varım. Bir vücudum öyleyse varım. Biri olmadan diğeri olmaz. Ama hâlâ “Nasıl mutlu olacağız” sorumuza yanıt arıyoruz ve bize “işe yarar” bir başlangıç lazım. Şimdi seni şöyle bir çimdiklersem…

PINARKLEİTOS: Ağğğrghhh! Sen buna çimdikleme mi diyorsun Cengitagoras. Bu resmen cana kastetmek.

CENGİTAGORAS: Affedersin Pınarkleitos, elimin ayarını tutturamadım. Sen de fark ettin mi o çıkardığın canhıraş feryat taa…

PINARKLEİTOS: …Ruhumun derinliklerinden geldi, değil mi Cengitagoras.

CENGİTAGORAS: Bir mutsuzluk çığlığı… Ruhunun taşması… Bir yardım…

PINARKLEİTOS: Ruhumu teslim ediyorum herhalde.

CENGİTAGORAS: Sana ait olmayan ruhunu tıpkı vücudun gibi kimseye teslim edemezsin Pınarkleitos.

PINARKLEİTOS: Sahibinden devren satılıktır olmaz yani… Kiraya verseydim bari…

CENGİTAGORAS: Demem o ki Pınarkleitos, zihin ya da ruh dediğimiz şey vücudumuzun fikirlerinden başka bir şey değildir. Ve bu fikirler bir yandan da bizde duygular oluşturur: Acı gibi sevinç gibi…

PINARKLEİTOS: Çok heyecanlandım Cengitagoras ya da son kurduğun cümlenin fikri bende heyecan duygusu oluşturdu. Bekle beni mutluluk, beyaz atımın üzerinde dörtnala sana koşuyorum.

D-DİYALOGLAR - 5


5. PINARKLEİTOS YA DA ALLAHINA KADAR FELSEFE


CENGİTAGORAS: Bir kere felsefi bir kanıtlama olarak Tanrı’dan söz etmiyoruz. O yoğun küçük bilyenin öncesi ve sonrasında var olan, zorunlu olarak var olan bir Tanrı… Sonsuz , bölünemez, biricik… Başlamadığı için bitmeyen. Güzel ya da çirkin, iyi ya da kötü değil. Oluş halinde…

PINARKLEİTOS: Oluş halindeyse mutlaklığından söz edemeyiz öyle değil mi?

CENGİTAGORAS: Göreli olarak mutlak. Ya da “mutlak olmamalığı” göreli. Oluş halinin her bir ânında göreli olarak… Ama bunu da doğrusal bir zaman mevhumuna göre düşünmemek gerek. 1 milyon yıl öncesine göre şimdi “daha” mutlak değil. Eğer mutlaklığı en yetkin düzeyde de olsa “bitmiş olmaklığı” ile ilgili olsaydı yeterince kudretli bir fikir olmazdı Tanrı. Zaten önemli olan da mutlaklığı değil oluş halinde olması. Ve tabii ki üretim halinde, sonsuz bir üretim…

PINARKLEİTOS: Tanrı’nın post-fordist üretim biçimi, keh keh! Çalışkan Tanrı…

CENGİTAGORAS: Ne yazık ki çarpılırsın diyemiyorum Pınarkleitos. Oysa Tanrı’nın bu zorunlu üretimi “Nasıl mutlu olacağız?” sorumuzla çok bağlı. Kendiliğinden ve zorunlu olarak üretmek demek “aktif” olmak demektir. Tanrı’nın doğası aktiftir. Bu aktiflik de onun yayılmasının, açılmasının koşuludur. Tam olarak söylemek gerekirse “kendi doğasını doğalaması” ancak aktif olmasıyla mümkündür.

PINARKLEİTOS: Bu “kendi doğasını doğalaması”nı pek anlamadım.

CENGİTAGORAS: Felsefi spekülasyon yapmadığımıza göre, sonsuz, bölünmez ve biricik olan bir varlığın “olma halleri” de de olması gerek. Bu cümleyi kuran ben ve dinleyen sen Tanrı’nın bu olma hallerinin en azından iki kanıtıyız. Pekâlâ da sonlu varlıklar olduğumuz sonsuz bir varoluşun olma halleri ya da daha güzel bir ifadeyle “tavırları” olabiliriz.

PINARKLEİTOS: Benzemez kiiiimse sana/tavvvrına hayraaan olayım.

CENGİTAGORAS: Evet, gerçekten de hayran olunacak bir varoluş. Artık ona ister Tanrı, istersen doğa de. Kendi doğasıyla doğalanan doğası ve onun tarzları bir ve aynı şeydir. Aslında bahçe işleriyle uğraşmanın, saksıdaki çiçeklerin Tanrısal sükûnetini sen daha iyi biliyorsun.

PINARKLEİTOS: Çiçekler iyi büyüsün diye kullandığımız gübredeki Tanrısallık…

CENGİTAGORAS: Elbette… Bok dediğin nedir ki! Bir devridaimin farklı formu. Sürekli aynı boku yiyoruz, gübreyle gurme arasındaki sınır çok ince. Bu ayrımları zihnimizde yapıyoruz biz ya da bize rağmen zihnimizde bunlar.

PINARKLEİTOS: Öyleyse bir zihin nedir?

6 Ekim 2009 Salı

D-DİYALOGLAR - 4


4.PINARKLEİTOS YA DA GELİYORUZ ZİNCİRLERİ KIRA KIRA HEY!


CENGİTAGORAS: Söyle bana Pınarkleitos insan türünün sahip olduğu en kudretli fikir nedir?

PINARKLEİTOS: Eee, ‘Agorabook’ olabilir mi?... Ya da ‘Sofistim Olur musun’ yarışması?..

CENGİTAGORAS: Küfür demedim Pınarkleitos, ‘fikir’ dedim. “DEVRİM” olabilir mi mesela, ne dersin?

PINARKLEİTOS: Evet, kesinlikle Cengitagoras! Ben devrimi çok sevmiştim… ama o beni yedi. Heh! Heh! Evet, evet devrim müthiş bir fikir. Bir devrim yapanın kırk yıl kölesi olurum. Fikri bile müthiş yani. Bak şimdi içim bir tuhaf oldu, purolu biri vardı o geldi aklıma… Purometheus… Kartal mı, akbaba mı ne bir kuş vardı. Bir de ciğer vardı, yoksa uykuluk muydu onu tam hatırlayamadım. Neyse, iyi fikir… Evet, devrim fikri, çok kudretli bir fikir.

CENGİTAGORAS: Ya AŞK Pınarkleitos? Daha kudretli bir fikir değil mi?

PINARKLEİTOS: Yani… Bilemeyeceğim de sanki biraz zayıf gibi… Yani devrime göre... Ya Cengitagoras, benim Yükselenim Kova, o yüzden çok devrimciyimdir. Üstelik Ay’ım da Kova’da; romantizm beni bozar, aşk fikrini sana bırakayım.

CENGİTAGORAS: Peki Pınarkleitos. Bana her şeye muktedir, kendi varoluşu kendisiyle bağlı, başı ve sonu olmayan, hiçbir insani değerle sınırlandırılamayan bir fikir söyleyebilir misin.

PINARKLEİTOS: Yüce Zeus’un yıldırımları aşkına! Sende fundamentalist sapmalar seziyorum Cengitagoras.

CENGİTAGORAS: Sorunun yanıtını vermedin.

PINARKLEİTOS: TANRI…

CENGİTAGORAS: Evet Pınarkleitos. Söyle bana şimdi, insan türü Tanrı fikrinden daha kudretli bir fikre sahip midir?

PINARKLEİTOS: Bak yine sinirleniyorum… Bakunin yoldaş Voltaire’e cevaben demiş ya, “Eğer Tanrı gerçekten varsa, onu yok etmek gerekir.” İşte budur asıl kudretli fikir. Yemişim senin Tanrı fikrinin kudretini.

CENGİTAGORAS: Mutsuz olduğun kadar asabi ve çekilmezsin Pınarkleitos. Relax ya, relax bir parça. Daha önce söyledik ya kurumsallaşmış dinlerin Tanrısı’yla benim sözünü ettiğim Tanrı fikri aynı şey değil, karıştırmamak lazım. Kullara, oğula, kitaba falan ihtiyacı olmayan bir Tanrı’dır kastettiğim.

PINARKLEİTOS: Bana öyle geliyor ki soruların yanıtlarını tamamlamadan başka sorulara geçiyor gibiyiz, hı?

CENGİTAGORAS: En güzel soru, henüz yanıtlanmamış olandır Pınarkleitos.

PINARKLEİTOS: ‘Anılar 9’ konseptine hiç girmeyelim. Herhalde sorumuz şu: “Öyleyse Tanrı nedir?” Ve hatta “ne işe yarar?” Ben bu olayı kaptım galiba.

4 Ekim 2009 Pazar

D-DİYALOGLAR - 3


3. PINARKLEİTOS YA DA PATLAYAN YOĞUN BİLYENİN MACERASI

PINARKLEİTOS: Patates püresi yiyebiliriz, soğanlı ve baharatlı olması daha makbuldür. Sonra, Eric Satie’nin ‘Gnossienne’lerini dinleyebilir ya da saksıdaki çiçekleri koklayabiliriz. Böyle devam eder.

CENGİTAGORAS: Dünyayla ilk temas yolu: Duyulur algı. Peki Pınarkleitos dinlediğin müziği tasavvur edebilir misin? Ya da patates püresi yemediğin halde patates püresini?..

PINARKLEİTOS: Sanırım bendeki etkilerinin gücüne göre daha yoğun veya daha az yoğun olmak şartıyla tasavvur edebilirim. Ayrıca hayal gücüm de geniştir, ne bileyim gitmediğim bir yeri de tasavvur edebilirim.

CENGİTAGORAS: Yani ortada patates püresi olmadığı halde patates püresinin tadını tasavvur edebiliyorsun, öyle mi Pınarkleitos?

PINARKLEİTOS: Eee, evet… Buradan patates püresiyle benim aynı şey olduğumuz ve bu yüzden kendi kendimin bilincine vâkıf olduğumu söylemeyeceksin herhalde.

CENGİTAGORAS: Aslında bu doğru, patates püresini yerken kendini yiyorsun bir anlamda. Zaten “Kendini yiyip bitirdin” diye bir söz de var. Yani “Hepimiz yamyamız” diyebiliriz; ama
her ikinizin bireyliklerinin göreli olarak sabitlendiği düşünülürse buraya takılmamak gerekli. Asıl önemli nokta olmayan bir patates püresini tasavvur edebilmen.

PINARKLEİTOS: Patates püresi idesi?..

CENGİTAGORAS: “Fikir” mânâsında evet, ama vücudumlu bildiğim patates püresinin dışında “hakiki” patates püresinin idesi değil. “Bir vücutla ne yapılabilir?” sorusu bizi nasıl oldu da ‘patates püresi fikri’ne getirdi?

PINARKLEİTOS: Karnımız acıktı herhalde. Ya da patates püresinin vücudu benim vücudumla birleşmek istiyor(!) Veya kendimizden vazgeçip birbirimizde erimek istiyoruz (!) Heh heh! Ne diyorsun Cengitagoras, felsefe yapmayı öğrendim mi?

CENGİTAGORAS: Kendine upuygun tarzda, sulandırarak da olsa temel noktalara temas ediyorsun Pınarkleitos. Aşk mevzuuna sonra geleceğiz, önce “Bir fikir nedir?” sorusuna bakalım: Evrenin sınırlı ama sonsuz olduğunu söylemiştik. Bir teoriye göre bu sınır, ilk başta, düşünebileceğimiz en yoğun maddeden milyonlarca kat yoğunluktaki neredeyse küçük bir bilye parçasının sınırıydı. O yoğunluk, kendi göreli kararlığında sabitlenip kendini açtı. Ya da patladı.

PINARKLEİTOS: ‘Big Bang’, ‘Tinin kendini açması’ ya da Allah’ın peşinde 20 bin fersah!

CENGİTAGORAS: Üçüncü seçenekten başlarsak, Allah’ı karıştırmamakta fayda var derim Pınarkleitos. Kurumsallaşmış dinle işimiz yok. Ama pekâlâ da ezeli-ebedi bir varoluştan söz edebiliriz. Yani ‘sınırsız’ ve ‘sonsuz’. İkinci seçeneğin sırf uyuzluk yapma dürtülerine engel olamamanla ilgili olduğunu düşünüyorum.

PINARKLEİTOS: Estağfurullah Cengitagoras, fakat niye bu Hegel’e bu kadar düşmansın bunu da anlamıyorum şahsen.

CENGİTAGORAS: Nietzsche, "Eylem kudretiniz ne, tüm bizi kedere bulamak isteyen iktidarlara karşı?" derken, o iktidarların felsefedeki köşe başını tutan adamdır Hegel. Oysa biz çok mutsuzuz ve mutlu olmak istiyoruz. Öyle değil mi Pınarkleitos?

PINARKLEİTOS: Mut-lu ol-mak varrrr-ken bu dün-ya-daaa, ge-ce-ler…

CENGİTAGORAS: Sesin de fena değilmiş Pınarkleitos, müellif olacağına hanende olmayı denesen belki de polis için daha faydalı olacak. Aristophanes’in son oyununda sana bir rol ayarlayabilirim.

PINARKLEİTOS: “İstemem, eksik olsun!” Biz Big Bang’den devam edelim.

CENGİTAGORAS: Pekâlâ. İşte o, kendi göreli kararlığında sabitlenip kendini açan ya da patlayan yoğunluğun kendine içkin bir fikri vardı. Yani evrenin ötesinde, altında, üstünde değil bilakis kendinde bir fikri vardı. Tabii ki milyarlarca yıl sonra oluşan yıldızların, gezegenlerin, inorganik ve organik maddelerin ezcümle canlı-cansız tüm varlıkların kendilerine içkin fikirleri vardır. Demem o ki Pınarkleitos, o giydiğin ‘bakkala çıkmış varoş kızı’ kreasyonuna ait elbisenin fikri ile senin en derin edebi fikirlerinin ‘fikir’ olmak babında birbirinden hiçbir üstünlüğünüz yok.

PINARKLEİTOS: Olympos’un bütün tanrıları seni… E mi Cengitagoras!

CENGİTAGORAS: Lütfen Pınarkleitos, sinirlenmene gerek yok, ayrıca böyle cinsiyetçi ifadeler de hiç hoş değil.

PINARKLEİTOS: Tamam, devam et.

CENGİTAGORAS: Sözümü bitirmeme izin verseydin, fikirlerin, ‘kudretleri’ açısından farkları olduğunu ve tabii ki urbalarının fikrinin ‘Pınarkleitos fikri’nden ve Pınarkleitos’un edebi fikirlerinden daha az kudretli olduğunu da söyleyecektim.

PINARKLEİTOS: Fikirlerin kudreti?

D-DİYALOGLAR - 2


2. PINARKLEİTOS YA DA BİR DALAK NEDEN ŞİŞER?


PINARKLEİTOS: Söylediklerinden anladığım mutluluğu vücut geliştirme salonlarında falan aramamız gerektiği…

CENGİTAGORAS: Eğer ki vücudun sana ait olsaydı belki de bu bir yol olabilirdi.

PINARKLEİTOS: Afrodit adına ‘Oha’ diyorum Cengitagoras! “Bedenime dokunma” kampanyaları, “Tacize uğradım” mağduriyetleri palavra mı diyorsun yani.

CENGİTAGORAS: Retorik yapma Pınarkleitos. Kastettiğim bu değil tabii ki. Ama yine de doğru bir yere temas ettin: Öyleyse bir vücut nedir?

PINARKLEİTOS: Öyleyse bir vücut nedir?

CENGİTAGORAS: Eskiden atomlar vardı, Demokritos’un zamanında. Sonra atom-altı parçacıklar: Elektronlar, baryonlar, kuarklar… İleride kuark-altı, kuark-ötesi… Yani bir vücudun sabitlendiği, kararlı olduğu son nokta. Ama bu sabitlik göreli. Mideni oluşturan molekül parçacıkları bir yerde –belli bir bir hız ve yavaşlık oranında- göreli olarak sabitlenir. O molekülleri oluşturan atomlar moleküllere göre hareket halindedir ama atomlar da atom çekirdeğine göre sabittir. Tabii ki elektronlar, baryonlar, kuarklar… için de aynı formül geçerli.

PINARKLEİTOS: Nedense aklıma Theomankrates’in ‘Paramparça’ idili geldi.

CENGİTAGORAS: Ah Pınarkleitos, sen fikri değil hadsi bir varlıksın, faaliyet-i mübdi, bilhassa edebiyyat senin geleceğin.

PINARKLEİTOS: Hayırlısı neyse… Önce mutlu olalım da… Eee…

CENGİTAGORAS: Evet, ne dedik: Göreli de olsa parçacıkların sabit olduğu bir an vardır. İşte buna “birey” diyoruz! Yani, bir vücut…

PINARKLEİTOS:…Paramparça bireylerden oluşmuş bir üst-bireydir.

CENGİTAGORAS: Tamamen öyle. “Bir ben var bende benden içeri”, “İçimde bir sıkıntı var”, “Kendimi bölünmüş hissediyorum” vs. hepsi de aynı şeye işaret eder: Bir sürü alt- bireyler, onların oluşturdukları üst-bireyler ve o üst-bireylerin oluşturdukları diğer üst-bireyler… Böyle devam eder.

PINARKLEİTOS: Bir yerde dursalar bari. Yoksa vücutlar da başka üst-bireyler oluşturur, o da öyle devam eder. Bir yerde durmazlarsa…

CENGİTAGORAS: Bir yerde durmazlar; çünkü geldikleri yer durmamaktadır. Evren hâlâ genleşmekte: Sınırlı ama sonsuz. Bir vücudun da sınırları vardır (“Bedenime dokunma!”) ama sonsuzdur (“Vücudun sana ait değildir”).

PINARKLEİTOS: Yazar olamazsam orospu olma ihtimali de var yani.

CENGİTAGORAS: Korkma Pınarkleitos, felsefe okursan orospu olmazsın.

PINARKLEİTOS: Sana güveniyorum. Evet…

CENGİTAGORAS: “Öyleyse bir vücut nedir?” demiştik. Heyhat bu sorunun yanıtı bizi “Nasıl mutlu olacağız?” sorusunun yanıtına yaklaştırmaktan henüz uzak. Gayemiz son derece hayati. Felsefi spekülasyon yapmıyoruz. Neden? Çünkü mutsuzuz. “Nasıl mutlu olacağız?”
Eğer ki mutsuzluğumuzu vücudumuzla biliyorsak mutluluğumuzu da vücudumuzla bileceğiz demektir. Öyleyse bir adım daha gidip asıl önemli soruyu soralım: Bir vücutla ne yapılabilir?

D-DİYALOGLAR - 1


1. PINARKLEİTOS YA DA BANA MUTLULUĞUN READY MADE'İNİ YAPABİLİR MİSİN?


CENGİTAGORAS: Felsefeden kaçamazsın Pınarkleitos. Karl Jaspers “Felsefe ölmeyi öğrenmektir” diyor. Yani edebiyat yapıyor. Büyüyünce yazar olacaksan eğer felsefe yapman gerek.

PINARKLEİTOS: Geç bunları Cengitagoras, asıl sen bana mutluluğun ready made’ini yapabilir misin, onu söyle.

CENGİTAGORAS: Bu sinik-kinik tutumunla bir yere varamazsın Pınarkleitos, ama doğru yere parmak attın; anlatıyorum.

PINARKLEİTOS: Gözüm yolda kulağım sende Cengitagoras.

CENGİTAGORAS: Şimdi, “Nasıl mutlu olacağız?” sorusu bir kuyunun içinde durmaktadır. Kuyuya bakarsan 1) Başın dönebilir, miden bulanabilir, 2) Kuyu da sana bakabilir. Her iki hal de sıkıntılı, o yüzden ortada kuyu var yandan geç der pek çok filozof. Mesela Hegel… “Beni bir kişi anladı, o da yanlış anladı” demiş ya, doğrudur. Çünkü neden ve niçin: Anlaşılmamak için kıçını yırtmıştır deyyus.

PINARKLEİTOS: Pardon Cengitagoras, başıma ağrılar girdi ve aynı plajda iki kere yüzemediğimden konuya girer misin.

CENGİTAGORAS: Evet, ne diyorduk; “Nasıl mutlu olacağız” sorusunun etrafında dolanan felsefe bizden uzak olsun. Çünkü… Çünkü çok mutsuzuz. “Çok mutsuzuz” demekten artık zevk alamayacak kadar mutsuzuz. Mutsuzuz di mi Pınarkleitos, ha?

PINARKLEİTOS: Elbette, lafı mı olur Cengitagoras, çok çok mutsuzuz.

CENGİTAGORAS: Güzel. O zaman ilk soru şu: “Neden mutsuzuz?”

PINARKLEİTOS: Oooo neden/sebep çok: İş, aş, aşk, ontoloji, dermatoloji, muayyen zamanlar, âhir zamanlar, asri zamanlar… Böyle gider.

CENGİTAGORAS: Peki, “Ben mutsuzum” demekle tam olarak “ne” kastediyoruz. Mutsuz olmaklığı “neremizde” hissediyoruz?

PINARKLEİTOS: Varoluşumuzun eskatolojik manifestosunda, hiçliğimizin döngüselliğinde mi, hı?

CENGİTAGORAS: Uydurma Pınarkleitos, insan gibi cevap ver. Şu başındaki hediye sepeti fiyongunun mânâsı nedir mesela?

PINARKLEİTOS: Baş ağrısı için… Tabii ben biraz kişisellik kattım.

CENGİTAGORAS: Yani mutsuzluğunu başında hissediyorsun diyebiliriz Pınarkleitos, öyle değil mi?

PINARKLEİTOS: Valla yerine ve zamanına göre sırtımda, midemde, dalağımda, kolumda, bacağımda… Değişir yani… Ama asıl ruhum, ruhum sıkılıyor.

CENGİTAGORAS: Ruhu boş ver şimdi, ona sonra geliriz. Yani diyebilir miyiz ki mutsuzluğu vücudunda yaşıyorsun, vücudunla hissediyorsun.

PINARKLEİTOS: Ruhu iki dakkada sattın ama, evet böyle de diyebiliriz.

CENGİTAGORAS: “De” si fazla Pınarkleitos, mutsuzluğumuzu tamamen vücudumuzla “biliriz”. İlle de oramızın buramızın ağrıması da gerekmez. Mutsuzluğu vücudumuzda hissederiz çünkü sürekli başka vücutlarla karşılaşırız. Mesela karşı servisin komşu servise kenarlarının dikaçılarında bir sürü vücut vardır. Bunlarla karşılaşırız. Balık lokantasında yediğin karidesin vücuduyla karşılaşırsın –ki mönüde zeytinyağlı dolmanın da vücudu olduğu halde. Kuaförde turuncu saç boyasının, evde sevgilinin, uçakta cam kenarında bulutların vücuduyla karşılaşırsın… Ve mühim olan şu ki, aldanıp da bunları özgür iradenle seçtiğini sanma; zorunlu olarak karşılaşırsın. Çünkü onlar sana çarparlar, tabii sen de onlara çarparsın. Sucuklu yumurtalı reklam panosu sana çarpar. “Farkındalık yaratmak”la başlayan bir metin sana çarpar. “Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç”le başlayan bir başka metin de sana çarpar. Sonuçta çarpışan arabalardan fazla olarak vücutlar birbirine karışır.