4 Ekim 2009 Pazar

D-DİYALOGLAR - 1


1. PINARKLEİTOS YA DA BANA MUTLULUĞUN READY MADE'İNİ YAPABİLİR MİSİN?


CENGİTAGORAS: Felsefeden kaçamazsın Pınarkleitos. Karl Jaspers “Felsefe ölmeyi öğrenmektir” diyor. Yani edebiyat yapıyor. Büyüyünce yazar olacaksan eğer felsefe yapman gerek.

PINARKLEİTOS: Geç bunları Cengitagoras, asıl sen bana mutluluğun ready made’ini yapabilir misin, onu söyle.

CENGİTAGORAS: Bu sinik-kinik tutumunla bir yere varamazsın Pınarkleitos, ama doğru yere parmak attın; anlatıyorum.

PINARKLEİTOS: Gözüm yolda kulağım sende Cengitagoras.

CENGİTAGORAS: Şimdi, “Nasıl mutlu olacağız?” sorusu bir kuyunun içinde durmaktadır. Kuyuya bakarsan 1) Başın dönebilir, miden bulanabilir, 2) Kuyu da sana bakabilir. Her iki hal de sıkıntılı, o yüzden ortada kuyu var yandan geç der pek çok filozof. Mesela Hegel… “Beni bir kişi anladı, o da yanlış anladı” demiş ya, doğrudur. Çünkü neden ve niçin: Anlaşılmamak için kıçını yırtmıştır deyyus.

PINARKLEİTOS: Pardon Cengitagoras, başıma ağrılar girdi ve aynı plajda iki kere yüzemediğimden konuya girer misin.

CENGİTAGORAS: Evet, ne diyorduk; “Nasıl mutlu olacağız” sorusunun etrafında dolanan felsefe bizden uzak olsun. Çünkü… Çünkü çok mutsuzuz. “Çok mutsuzuz” demekten artık zevk alamayacak kadar mutsuzuz. Mutsuzuz di mi Pınarkleitos, ha?

PINARKLEİTOS: Elbette, lafı mı olur Cengitagoras, çok çok mutsuzuz.

CENGİTAGORAS: Güzel. O zaman ilk soru şu: “Neden mutsuzuz?”

PINARKLEİTOS: Oooo neden/sebep çok: İş, aş, aşk, ontoloji, dermatoloji, muayyen zamanlar, âhir zamanlar, asri zamanlar… Böyle gider.

CENGİTAGORAS: Peki, “Ben mutsuzum” demekle tam olarak “ne” kastediyoruz. Mutsuz olmaklığı “neremizde” hissediyoruz?

PINARKLEİTOS: Varoluşumuzun eskatolojik manifestosunda, hiçliğimizin döngüselliğinde mi, hı?

CENGİTAGORAS: Uydurma Pınarkleitos, insan gibi cevap ver. Şu başındaki hediye sepeti fiyongunun mânâsı nedir mesela?

PINARKLEİTOS: Baş ağrısı için… Tabii ben biraz kişisellik kattım.

CENGİTAGORAS: Yani mutsuzluğunu başında hissediyorsun diyebiliriz Pınarkleitos, öyle değil mi?

PINARKLEİTOS: Valla yerine ve zamanına göre sırtımda, midemde, dalağımda, kolumda, bacağımda… Değişir yani… Ama asıl ruhum, ruhum sıkılıyor.

CENGİTAGORAS: Ruhu boş ver şimdi, ona sonra geliriz. Yani diyebilir miyiz ki mutsuzluğu vücudunda yaşıyorsun, vücudunla hissediyorsun.

PINARKLEİTOS: Ruhu iki dakkada sattın ama, evet böyle de diyebiliriz.

CENGİTAGORAS: “De” si fazla Pınarkleitos, mutsuzluğumuzu tamamen vücudumuzla “biliriz”. İlle de oramızın buramızın ağrıması da gerekmez. Mutsuzluğu vücudumuzda hissederiz çünkü sürekli başka vücutlarla karşılaşırız. Mesela karşı servisin komşu servise kenarlarının dikaçılarında bir sürü vücut vardır. Bunlarla karşılaşırız. Balık lokantasında yediğin karidesin vücuduyla karşılaşırsın –ki mönüde zeytinyağlı dolmanın da vücudu olduğu halde. Kuaförde turuncu saç boyasının, evde sevgilinin, uçakta cam kenarında bulutların vücuduyla karşılaşırsın… Ve mühim olan şu ki, aldanıp da bunları özgür iradenle seçtiğini sanma; zorunlu olarak karşılaşırsın. Çünkü onlar sana çarparlar, tabii sen de onlara çarparsın. Sucuklu yumurtalı reklam panosu sana çarpar. “Farkındalık yaratmak”la başlayan bir metin sana çarpar. “Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç”le başlayan bir başka metin de sana çarpar. Sonuçta çarpışan arabalardan fazla olarak vücutlar birbirine karışır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder