26 Aralık 2010 Pazar

B-BOŞ BOŞ BAKAMAMAK


İnsan anne-babasından kaçmalı. Hem de zamanı geldiğinde, çok bekletmeden; çünkü telafisi her geçen vakit daha zor olur. Kaçmak da kaçmak olmalı, öyle evin saklanılacak yerlerine değil ( O giysi dolapları, sandığın üzerindeki yorganların arası, teldolabın gölgede kalan kısmı kaçış yerleri değildir. Oralarda hayaletlerle dünya için mühim olmayan meseleler üzerine sohbetler edilir, birbirine sırlar verilir; bu da bir sorumluluk yükler çocuğa: O olmadığında hayaletler kiminle konuşacak?). Ben kaçtım. İyi de ettim, yoksa evsiz kalmayı öğrenemeyecektim. Evsizlik, yaptığım resimleri bir duvara asamamak. Bir duvardan indirememek. Duvarda sıvanın boyanın altından taşarak açtığı yolları görememek, yollardan haritalar kuramamak. Duvara boş boş bile bakamamak.
İnsanın bakmaktan gözlerini alamadığı bir şey yoksa eğer, duvarlara boş boş bakamamak zor bişey.

8 Aralık 2010 Çarşamba

İ-İYİ İNSAN AĞLATIR


















(…)

İyilik karşısında, özellikle saflıkla karışık iyilik karşısında ağlamak her zaman insan psişik topoğrafyasındaki (süperego-ego-id) derin mekanizmaları çalıştıran bir işlemin sonucu olmuştur. Bunca saflığına rağmen, iyinin hayatta kalması üzer insanları: Kendileri yaşamak için kaç takla atmış, kaç kişiye yalvarmış, akla hayale gelmedik ne kölelikler yapmıştır. Burada apaçık bir dengesizlik vardır, Tanrı “haksızlık” yapmıştır ve su içinde su kadar temiz birinin yaptığı iyiliğe mahkûm kalmıştır; şimdi de kendine acımış, ağlamıştır.

Öte yandan iyiler, neredeyse Tanrı tarafından seçilmişlerdir. Herkes, için için bunu böyle düşünür. Bunca saflıklarına rağmen iyilerin kaybolup gitmemesi, buna bağlanır. Bu çeşit bir tanrısal iyiyle karşılaşmak ortalama bir kötüye her zaman hatırı sayılır bir çöküş getirmiştir.

İyi olmak o kadar ışık saçan bir durumdur ki, aynen okyanus dibinde yaşayan ahtapotlar ya da bazı kabuklular gibi iyi, hiç bitmeyen yağıyla kendi kendine yanar. İyilik, herkesi yenen bir mittir, bir dindir belki ama bir öz değildir. İnsan iyi doğmaz, iyi olarak doğmak iyi değildir zaten. Doğuştan iyi olmak sürdürülemez çünkü. İnsan yaşamla kirlenmeli, sonra temizlenmelidir. Temizlenme çoğu kez aktif bir iştir. İnsanın kendini iyi yapması uzun uzadıya devam eder. Sonra bir sınıra gelir, etler acıyarak son bir hamle… İyi olmak bir iştir, bu işi olan başka bir iş yapamaz.

(…)


'Aylak Fikirler', Tahir M. Ceylan, 2010

K-KURTULUŞ


“Geçmiş”in zamanı (geçmiş-bugün-gelecek ayrıştırılamaz bir akış olsa da) “hissediş” olarak başka türlü işliyor. Biraz nemli, ılık bir nefesi var bir an ensemizden girip çıkan; tam “yakaladım” dediğin anda kaçıveren. Kırlangıçların seslerinde mesela, yakaladığını sandığın ama her daim susmuş olanın havada asılı kalan yankısı… Geçmiş o yankıdadır. Kurtarılması gereken o yankıdır sadece. Peşimizden koşan geçmişten (“kaçtığımız” için kovaladığını varsayıyorum; ağır adımlarla yürürsek…) kurtulmanın tek yolu onu kurtarmaktan geçiyor gibi.

Aşk gibi… Beni kurtarırsan kurtulacaksın.


Resim: 'Angelus Novus', Paul Klee, 1920