30 Ocak 2011 Pazar

H-HASBİHAL

FELEK İLE…

“Söyle bana nerede satılır eskimeyen kefen?” dedi, hınzır gülümsemesiyle ince dudaklarından çıkan neşeli bir sesle.
İçimden “Hmmm” dedim, “güzel soru…” Ama bekletmedim:
“Tenimden gayrı esbâb bilmem.”
Çınlayan kahkahasıyla “Hep böyle derler!” dedi, “ama ölüm geldiğinde bu kadar umursamaz olamazlar hiçbir zaman.”
“İşte” dedim içimden, “hiçbir zaman aklına ilk gelen zekice olduğunu sandığın cevabı vermeyeceksin. Reklamcılığın birinci kuralı: İlk akla gelen fikir mutlaka daha önce bulunmuştur.”
Asap bozucu. Nasıl ikna edeceksin ki umursamadığını. Üstelik Felek. Dedim ki: “İnanmayacaksın ama ben dün öldüm. Yine inanmayacaksın ama şu an ölüyorum. Ve buna kesin inanırsın –ki pozitivist bir yan seziyorum sende- yarın öleceğim.”
Gülümsedi. Hem de dostça.

“Bak dostum” dedi, “bak ama, dostum dediğime de bakma, ne yalan söyleyeyim uzun süre dost kalabileceğimizi de sanmıyorum. Bir sonraki cümleye kadar yetiyorsa dostluğum, bak dostum: Bakışın gözüme, sözün zihnime, gözyaşın yüreğime kazınmış bir ayna. Sabah kalktığında bir kez bak, sonra bir daha asla. Ta bir sonraki sabaha kadar.” Sırtını döndü sonra, sanki bu lafları o etmemiş gibi, derin derin ufka bakarak değil, boş boş bir oraya bir buraya ama bana dönmeden etrafı kolaçan etmeye.
“Dostum” dedim usulca, “dön bana” asla dönmeyeceğini bilerek.
Döndü. İmajlar ve doğal olarak onlarla bağlı önyargılar... Felek dönmez, sırtını döndüyse bir kere asla dönmez. Ama döndü.
Ve ateşli bir Akdeniz kadınını dahi üşetecek soğuk bir sesle “Hazır mısın boyun eğmeye?” dedi.
Bir tek feryat bile çıkmadı ağzımdan. Sadece içimden kısık bir “Ah zalim felek”. Ünlemsiz, vurgusuz… Reklamcılar değilse de şairler bunu bilir: İlk feryadınız mutlaka daha önce birileri tarafından haykırılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder