14 Mayıs 2011 Cumartesi

Y-YAMUK-OLUŞ


Bazı kitapları erken (‘19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi’, ‘Kapital’, Beckett’ler…), bazılarını geç (‘Kırmızı ve Siyah’, ‘Kayıp Zamanın İzinde’…) okumak, fikri senkronizasyonla maluliyet hissi veriyor. Ya ‘boşa okumuşum’ ya da ‘ne kadar geç kalmışım’ yakınması…

Bunun mânâsız bir yakınma olduğunu kabul etmek ise ferahlatıcı bir şey. Tamamına erdirilecek bir durum yok çünkü. İkincisi, -‘erken’ kısmına dair işe yaramamışlığın da, anekdot biriktirmenin önemini abartmayınca, bir doğruluğu da yok. Kalır çünkü… Kalan da vakti gelince çıkar, bir işe ‘yarar’.

Derken, bir şey olur ve geri döndürür. Vaktiyle okuyup da hiçbir şey anlamadığımızı sandığımız bir kitaba, yazara döneriz. ‘Zamanı’ geldiği için…

Olan nedir?

Yamuk bişey. Hayatımızda bir yamukluk peyda olur. İlle de ‘olan’ın yamukluğundan değil, bizim onu öyle hissetmemizle ilgili bir yamukluk olabilir pekâlâ.

Mesela sevgilimiz bizi terk eder. Ciddi bir hastalık, askeri darbe, bir ölüm, vaktiyle oturduğumuz evin yıkılması ya da üzerine basmamak için kenardan yürüdüğünüz salyangozun iki adım sonrasında arkadan gelen bir başkasının görmemesiyle çıtırdayarak ezilmesinin beyninizde yarattığı elektrik…

İşte bu yamukluklar, panoramik resimler gibi geniş bir görüş alanı açar. Bu görüş alanının içine o okuduğumuz ama bişey kalmadığını veya henüz zamanının gelmediğini sandığımız bir kitabı, yazarı davet eder. Artık o bizim kitabımız, bizim yazarımızdır.


Resim: Umberto Boccioni, 'Costruzione Orizzontale', 1912

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder