25 Ağustos 2011 Perşembe

B-BEN BİR ACAYİP OLDUM



(…)

Bunlar hayal ama, mahallemi ben böyle seviyorum işte! Hele eski tanıdıkları hiç görmek istemiyorum. Arasıra mahallede onlardan birine rastlıyorum.
-Vay! Sen burada ha?
Boynumu büküp, “Ne yapayım?” der gibi bakıyorum.
-Kim bilir ne dalgan vardır? –diyorlar.
Sonra:
-Ulan! Serserilikten vazgeçmedin gitti.
Serserilikten değil, kendimden vazgeçtim ama, dert anlatamıyorum. Kimisi:
-Bilirim seni, hınzır, gene kimin peşindesindir kim bilir? –diyor.
Kendi peşimi bile bıraktım. Ama o marangozun dostu, bir gözüne karatavuk oturmuş, elleri çukur çukur, esmer Yahudi kızına bayılıyorum. Kim bilir ne tatlı yerleri vardır, kalın bacaklarından gayrı.

(…)


Bir ara ne düşündüm bilir misiniz? Şu bizim dükkânla evi satayım. O sazlı gazino yok mu hani, söz açtığım? Orada, dışarı siparişlerini gören kız vardı ya –hani alnı dar olanı- onu metres tutayım. Bir sene sonra da öleyim.
Bineyim bir Boğaziçi vapuruna, günün birinde. Bebek’le Arnavutköy önlerinde arka taraftaki oturduğum kanepeden kalkayım, etrafıma bakayım; kimseler yoksa, denizin içine bırakıvereyim kendimi.

‘Lüzumsuz Adam’ – ‘Lüzumsuz Adam’, Sait Faik, 1948

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder