
Kuzen kıvırcık sarı saçlı ve iyi müzik dinliyor. Frankfurt-Bad Nauheim’dalar ama her fırsatta Berlin’e, Hamburg’a kaçıyor, yeni ne var diye. İki yılda bir yazları ailecek iki-üç haftalığına İstanbul’da ve her geldiğinde elinde plaklar ve hepsi de “Bu da ne ya!” dedirtecek cinsten. Mesela ‘Never Mind the Bollocks’, ‘Penis Envy’, ‘Damned Damned Damned’ gibi içinde ne olduğu bir tarafa kapaklarının bile insanı zıplatacağı şeyler.

Tuhaflıksa şu: 1) Anne-baba Arap. 2)Baba Tophane, anne Çayırbaşı doğumlu. Almanya’ya gidene kadar da hep buralarda yaşamışlar. Yani punk’a bir yakınlık olabilirmiş ama olmamış. 3) Tatile gelişlerde Çayırbaşı’nda kalınıyor. 4) İkinci ya da üçüncü gün akşam saatlerinde, iki dut ağacının arasına dizilmiş yer yataklarına uzanan ev halkı (teyzeler, dayılar, yeğenler, kuzenler, bir adet Türkçeyi öğrenmemekte inat etmiş anneanne), biralar, çaylar ve sigara eşliğinde sarı kafanın DJ’liğinde mehtaba karşı punk dinliyor. Johnny Rotten bağırıyor: “No future, no future, no future for you!” Anneanne için sorun yok. Gelecekten de bir beklentisi yok zaten. Ahali de memnun, maksat sarı kafayı sevindirmek.

Artık zamanı geldiğini hatırlatan adam John Graham Mellor. Bildiğimiz adıyla Joe Strummer. Küçükesatlı Joe. Baba tarafında Ermenilik-Yahudilik de var, epeyce buralı yani. İşte ‘hayat kurtaran Strummer’ın grubunun dolaptan çıktığı ’86-‘87’de dünya karanlık bir gezegenken birden her yer pırıl pırıl olur: ‘London Calling’.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder