21 Mayıs 2010 Cuma

S- SESLERİ ÇALAN İBNİ HAKAN EL BUHARİ VE KRALİÇE CELİLE’NİN ÖYKÜSÜ


Bu öykü “1001 Gece Masalları”nın İngilizce ilk çevirisi (1841, Edward Lane) dışında başka dillerdeki herhangi bir çeviride yer almayan kısa bir meselin Samuel L. Coleridge’in sürdüğü izle gün ışığına çıkarılmış. Fakat Arap Edebiyatı tarihçileri, Coleridge’in fazlasıyla oryantalist olduğunu düşündükleri "1001 Gece Masalları” tutkusunun objektif bilgilere dayanmadığı fikriyle öykünün orijinal olmadığını, yeni çevirilere eklenmesinin hatalı olacağını öne sürmüşler ve sonraki baskılarda bu öyküye yer verilmemiş. Coleridge’in Kahire Devlet Kütüphanesi’nde yaklaşık altı ay süren okumaları sonucu toparladığı öykü yalnızca, İspanyolca yayımlanan ve okurlara elden dağıtılan “Doğu Düşleri” dergisinde çeviri olarak yer almış. Derginin bir nüshası tesadüfen Bioy Cesares’e ve tahmin edebileceğiniz gibi onun eliyle Jorge Luis Borges’e ualaşmıştır. Borges orijinal metne (Coleridge’in toparladığı metin) sadık kalmakla birlikte bir “Borges öyküsü” olarak kurgulamış ve 1947’de yayımlanan “Yolları Çatallanan Bahçe’nin ilk baskısına koymuştur. Daha sonraki baskılarda ise yer almamaktadır.

SESLERİ ÇALAN İBNİ HAKAN EL BUHARİ VE KRALİÇE CELİLE’NİN ÖYKÜSÜ

Sözüne güvenilir tarihçilerin anlattığına göre (gerçi her şeyi bilen bir tek Allah’tır) Kraliçe Celile’nin bolluk ve bereket dolu 20 yıl süren yönetiminin kutlamalarının ertesi günü, sarayın edebiyat ve güzel sanatlar danışmanının asma bahçede yaptıkları rutin edebi sohbette Kraliçe’ye anlattığı bir öyküden sonra Kraliçe sonsuz bir suskunluğa gömüldü. Öyküde anlatılanın ne olduğunu bir Kraliçe, bir danışmanı ve rivayete göre bir de mor benekli muhabbet kuşları biliyordu. Kraliçe’nin sonsuz suskunluğunun anlattığı öyküden kaynaklandığını anlayan danışmanın, kellesini kurtarmak için saraydaki bütün mor benekli muhabbet kuşlarını tek tek yakalayıp öldürdüğü söylenir. Derler ki danışmanın hiddetinden kaçmayı başaran tek kuşun dölleri o zamandan beri hep bu öyküyü anlatır. Bulgar kuşbilimci Stepanov’un uzun yıllar süren çalışmaları sonucu ulaştığı veriler bunun, etkisini noktalama işaretlerinden alan şiirlerin bir listesinden başka bir şey olmadığı, muhtemelen Kraliçe’nin üç noktalarla (…) yazılmış bir şiiri duyduğunda (Şirazi’nin ‘Aynada Bitmeyen Aynalar’ şiiri olması pek muhtemel) sonsuz susksunluğunun başladığı…

Kraliçe Celile’nin suskunluğu adım adım saraya, şehre, ülkenin ve sessizliğin gidebildiği en uzak mesafelere kadar yayıldı. Karıncaların taşıdığı ekmek kırıntılarının toprakta çıkardığı sese dahi katlanamayan Celile, kendi sessizliğiyle ülkenin sınırlarını aşan koca bir coğrafyayı yok oluşa sürüklüyordu: Önce çocuklu aileler en uzak şehirlere göç etti, sonra çeşitli meslek erbabı ya işyerlerini kapattı ya da onlar da en uzak yerlerde aradılar ekmek paralarını. Askerler hiçbir talim yapamadığından bütün savaş hünerlerini kaybetti. Gerçi onlara artık ihtiyaç yoktu, çünkü kimse bu savunmasız ve kasvetli ülkeyi fethetmek istemiyordu. Kedilerin mırıl mırıl, derelerin şırıl şırıl, güneşin pırıl pırıl sesinin çekildiği Celile’nin ülkesi tacirlerin, serserilerin, savaşçıların ve peygamberlerin çok çok uzağından geçmeyi tercih ettikleri bir vebalı gibiydi.

İbni Hakan el Buhari Şam’ın kenar mahallelerinden birinde yaşayan bir oyuncak ustasıydı. Nasıl çalıştığını yaptıktan sonra kendisinin de hatırlayamadığı oyuncaklar yapardı. Japon Çocuk Folkloru Enstitüsü’nün çalışmalarıyla derlenen verilere göre el Buhari’ye ait olduğu kesinleşen oyuncakların sayısının 16 olduğu söyleniyor. Belki ulaşılamamış kayıtlarla birlikte bu sayının en fazla 19 olduğu da belirtiliyor. Buhari’nin bir oyuncağı 2-3 yılda yaptığını ve bunu da ihtiyacı olan birine düşük bir ücretle verdiği bir efsane olsa da geçimini asıl oyuncak tamirciliğiyle sağladığını Arap tarihçiler de doğruluyor. Bugün Kahire Tarih, Şam Devlet ve Tokyo Oyuncak müzelerinde el Buhari’ye ait toplam yedi sesli oyuncak bulunuyor. Henüz keşfedilemeyen bir teknikle konuşan bebek, öten kuş, havlayan köpek oyuncakları münzevi bir yaşam sürdüren El Buhari’nin hiç istemediği halde ününün bütün Arap coğrafyasında yayılmasına neden olmuştu.

El Buhari 39. yaşının ortalarında bir akşamüzeri elindeki aletleri çalışma masasının üzerine bırakıp mangalda ağır ağır pişen kahvesine bile bakmadan dükkânından çıktı ve bir daha geri dönmedi. Aylar süren yolculuğunun sonunda Kraliçe Celile’nin ülkesine geldi. Kimse kim olduğunu, nereden geldiğini sormadı. Ve hatta kimse bu kasvetli ülkeye bir yabancının gelmesine de şaşırmadı. Ve kimse sarayın loş, karanlık koridorlarından Celile’nin odasına çıkan el Buhari’yi engellemedi.


Vaktiyle Beatriz Viterbo’nun öyküsünde anlattığım o şeyi el Buhari de görmüştü Celile’nin odasında: Her şey sonsuz sayıda şeye denkti, çünkü her noktasından her şeyi açıkça gördü. Kabarık denizi, tansökümünü ve günbatımını, siyah bir piramidin merkezindeki örümcek ağını tüm berraklığıyla gördü. Sanki aynadaki gibi onda kendilerini izleyen çok yakın bitimsiz gözler gördü. Gezegendeki bütün aynaları gördü ve hiçbiri onu yansıtmadı. Otuz yıl önce dükkânının sokağındaki bir evin avlusunda görmüş olduğu döşemelerin aynısını gördü. Salkımlar, kar, tütün, maden damarları, su buharı gördü. Çöllerdeki tümsekleri ve kum tanelerinin her birini gördü. Çocukken okuduğu bir kitabın her sayfasıyla her harfini aynı zamanda gördü. Koyu kanının dolaşımını, aşkın birleşimini ve ölümün dönüşümünü gördü. Celile’nin yüzünün bütün açılarından yeryüzünü, yeryüzünde Celile’nin yüzünü gördü. Kendi iç organlarını gördü ama sadece onları gördü. Celile’nin başka bir yüzünü gördü, başka bir yüzünü gördü, başka bir yüzünü gördü, başka bir yüzünü gördü, başka bir yüzünü gördü, başka bir yüzünü gördü, başka bir yüzünü gördü… Ama yetmedi, daha fazlasını görmek istiyordu, daha fazlasını, her şeyi görmek istiyordu. “Daha fazlası yok” dedi yıllar süren suskunluğunu bozan Celile, “her şeyi anlattım”.
“Ben” dedi el Buhari yaşlı gözlerle, “beni anlatmadın.”

Medine’li tacirlerin sıkıntıyla yazılmış gelir-gider defterlerinde el Buhari’nin, güneşten alınmış bütün sözlerde kendini bulmak için suskunluğa gömülmüş nice kraliçeyi konuşturduğu ama bunun hâlâ bir işe yaramadığına dair dipnotlara rastlanmıştır ki Kabala'yla uğraşan Yahudi bilginlere göre el Buhari bir oyuncak ustasıydı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder