3 Aralık 2009 Perşembe

M-MİDE FEDAİLERİ



(…)

Her evden yemek sırasında, bin bir şekilde süslenen, kızartılıp pişirilmiş adalenin mide bulandıran kokusu yükseliyor. Çocuğu, kadını, erkeği bu parçaları yiyor. Bunlar terbiye, ahlak zarafeti, namus, iffet ve şefkatten dem vuran insanlar! Yargıç, imam, öğretmen, şair, edip, ressam, yazar ve hayatta para ve boğaz düşkünlüğünden daha yüce değerler olduğunu sanan herkesin midesi, düşünmek istedikleri vakit, bu canlıların leş ve pıhtılaşmış kanlarıyla dolu!
Bu hal, hayvanlara işkence etmek bir yana, hiç gerek yokken insanların acıma duygularını ve doğadaki varlıklarla birleşmesini kendi içinde zorla bastırması nedeniyle çok korkunçtur.

(…)

Yüreğimizden gelen doğal, yapmacıksız duyguları zorla bastırmadığımız sürece insanın içinde canlıları öldürme ve canını yakmaktan nefret etme duygularının olacağı açıktır. Ve yine hiç kuşku yok ki, insanlar yedikleri hayvanları bizzat kesmek zorunda kalsalardı, çoğu et yemekten vazgeçerdi. Bu doğal başkaldırı, kanlı yiyeceklere olan bu nefret vejetaryenlerde birkaç ay sonra daha da artar. Doğal duygularımızı küçümseyip bunu yufka yürekli olduğumuz şeklinde yorumlamamalıyız. İnsanın öldürmekten nefret etme duygusu kadar doğal bir şey olamaz. Çünkü öldürmek için yaratılmış değildir. Hayvanlar bunu algılayamazlar. Hayvanları üzmek ve öldürmek, insanlık şeref ve makamına edilmiş bir küfürdür. Hayvanların varoluşları, dünyaya gelişleri, oyun ve sevinçleri, acı çekmeleri, ana şefkatleri, ölüm korkuları, vücutlarında uyanan istekler, ölüm ve yazgıları, tümü insanınkine benzer.

(…)

Öyle kimseler vardır ki bir hayvanı incitemezler, ama dolaylı olarak başkalarını bu zarif işe zorlarlar. Et yiyen herkes hayvanı bizzat öldürsün ya da bu kişiler gidip ömürlerinin bir saatini o güzel manzarayla geçirsin bakalım. O leziz yiyeceklerin kendileri için nasıl hazırlandığını görsünler! Allahtan, işledikleri toplu kıyım cinayetleri gözden uzak olsun diye mezbahaları şehir dışına kuruyorlar. Mezbaha, iki ayaklı hayvanın icadıdır. Hiçbir yırtıcı ve kan dökücü canlı, yemini bu denli rezilce yemez! İnsan, kurtların ve yeryüzündeki kan dökücü canlıların yüzünü ağartmıştır! İnsanoğlunun zalimce yaşaması neden başkalarının o kadar acı çekmesine neden olsun? Başka canlıların mutluluk ve sevincini yok etmekten ne çıkarı olabilir? Acaba onun uygarlığı günahsızların kanıyla bulanmaya mı bağlı? Ne ekerlerse onu biçecekler. İnsan kan döküyor, zulüm tohumu ekiyor. O halde sonuçta savaş, acı, yıkım ve toplu kıyım biçecek. İnsanlık ilerlemeyecek, huzur bulmayacak; mutluluk, özgürlük ve barış yüzü görmeyecek etobur olduğu sürece.



SADIK HİDAYET - Brüksel, 18 Eylül, 1926

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder