25 Aralık 2009 Cuma

S-SUAT


Beethoven Op.132.
La Minör Yaylı Sazlar Kuarteti, 3. Mov.;
Melankoli; Âti; Beyoğlu



Maddeden ibaret bu tesadüf rüyasının… (…)

Sonunu bile bile ve o sona rağmen, kendisini idrak etmek. (…)

Biz bir mazi aynasında öpüştük.. hiçbir isteğimiz kolay
kolay yerine gelemez… (…)

Biz şimdi bir aksülamel devrinde yaşıyoruz. Kendimizi
sevmiyoruz. Kafamız bir yığın mukayeselerle dolu; Dede’yi
Wagner olmadığı için, Yunus’u Verlaine, Baki yi Goethe ve
Gide yapamadığımız için beğenmiyoruz. (…)


Bazı kapıların bize kapalı görünmesi, önünde değil,
arkasında bulunduğumuz içindir. (…)

Hem şifasız hastalığımız, hem de tükenmez
kudretimiz şark. (…)

Neyin biricik sırrı hasrettir (…) ney mevcut olmayanın
yerine geçerek, onun izinden yürüyerek konuşur.
Niçin ruhi hayatımızın büyük bir kısmını bu hasret yapar?
Bir katresi olarak yaratıldığımız ummanı mı arıyoruz?
Maddenin sükûnunun peşinde miyiz? Yoksa zamanın
çocuğu, onun potasında pişmiş bir terkip ve onun mazlumu
olduğumuz için geçen ve kaybolan tarafımıza mı ağlıyoruz?
Hakikaten bir kemalin arkasından mı gidiyoruz?
Yoksa zalim zaman nizamından mı şikâyet ediyoruz? (…)

Hepsi “asla…”nın prensi değil miydiler? Onların beşikleri
hep “olamaz…” burçlarında sallanmış, ömürleri “imkânsız..”ın
ülkesinde geçmişti. (…)

Her yerde ancak getirdiğini bulabilirsin. (…)


Her düşüşün altında bir başkası vardır. Ve herkes
kendinin mezarıdır. (…)

Kendimi duymak istiyorum da ondan!
Uçuruma, her an ben varım, demek ihtiyacı. (…)

Hakikatte bir şafak diye baktığın şey bir yangındır. (…)


Herkes bir düşünceyi böyle dönülmez yere taşıyabilir
ve orada azdırabilir. Fakat niçin yapmalı? Zorla
kendimize baş dönmesi yaratmaktan bir şey çıkmaz ki. (…)

Birgün Boğaz’da gezinirken bir köpek yavrusunu,
şartlarına göre fazla mesut, diye denize attı. (…)

Sanki kafasının bir tarafında çok zalim, akla gelmedik
işkencelerden hoşlanan bir sihirbaz vardı. Birkaç saniye
içinde, etrafındaki her şeyi değiştiriyor; mevcudu ortadan
yok ediyor, mevcut olmayanları getiriyor, sade yaşadığı
ânın değil, bütün mazisinin, geçmiş günlerinin çehresini
ve mânâsını bozuyor, yalnızlık saatlerinin lezzeti olan
her hayalini tükenmez bir zulüm haline sokuyordu. (…)

Her insanda mevcut o sadece bir an olmak iddiasına,
ölümle hayatın müşterek mânâsını taşıyan o keskin bıçak
sırtına taşınmağa çalışıyordu. (…)

Belki insanoğlunda tek kalan hayvanî insiyak, küçük
kızların, âdeta hoşa gitmek için yaşıyor gibi görünmeleridir. (…)


Hayat kendi şeklini veya şekilsizliğini, o devamlı oluş
halini fikrin hatırı için bırakmaz. (…)

-Bütün fecaat, insanın insanla karşılaşa karşılaşa, en
sonunda kendisini tanımayacak hale gelmesi…
-Fikirler de öyledir: Hayatla karşılaşa karşılaşa
tanınmaz hale gelir. (…)

Hareketlerimizin sebeplerini kendimiz bile çabukça
gözden kaybederiz. Kaldı ki etrafımız için onlar
çarçabuk kendi başlarına kalırlar. Hattâ muhayyilemiz
kendiliğinden bu müstakil hareketlere başka sebepler
icat eder. (…)



Mesuliyetini taşıyacağın fikrin adamı ol! Onu kendi
uzviyetinde bir ağaç gibi yetiştir. Onun etrafında
bir bahçıvan gibi sabırlı ve dikkatli çalış! (…) Nuran
seni birtakım mebdelere kadar getirdi. Başkaları oralara
başka yollardan geçerek gelirlerdi. Burası ehemmiyetli değil.
Fakat artık düşüncesi önüne sed çekmesin! Bir insanda fazla
gecikilmez, birçok şeyler gibi insanlar da kuyuya benzer.
İçlerinde boğulabiliriz. Arasından geç, git. Bir fikrin
etrafında düşüncenin hür oyunlarını dene… (…)



‘HUZUR’, A.H. TANPINAR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder